Johan de Witt, Hollanda Cumhuriyeti’nin Altın Çağı olarak bilinen dönemde, ülkenin en güçlü politik figürlerinden biriydi. Devlet adamı olarak başarılı reformlara imza atmış, ekonomiyi güçlendirmiş ve denizcilik alanında Hollanda’yı dünya lideri hâline getirmişti.
Ancak tüm bu başarılarına rağmen Johan de Witt’in sonu vahşi bir linçle geldi. Bu trajik olayın ardındaki nedenler ve detaylar ise tarihin karanlık sayfalarında yerini aldı.
Johan de Witt, 1653’de Hollanda’nın en yüksek mevkisi olan Büyük Emeklilik makamına seçildi.
Reformları ve denizcilik politikaları, ülkeyi ekonomik ve askerî açıdan güçlendirdi. Ancak de Witt’in yükselişi, Hollanda’da güçlü bir monarşi isteyen Orange-Nassau Hanedanlığı arasındaki çatışmayı da beraberinde getirdi. Bu grup, Prens William III’ü destekliyordu ve Johan de Witt’in Cumhuriyetçi politikalarını tehlikeli buluyordu.
1672’ye gelindiğinde Hollanda için zorlu günler başladı.
Hollanda; İngiltere, Fransa ve Münster Piskoposluğu’nun saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Bu zor dönemde halk, de Witt’in yönetiminden memnuniyetsizlik duymaya başladı. Aynı yıl içinde, Johan de Witt’in kardeşi Cornelis, sahte bir komplo ile suçlanarak tutuklandı ve işkence gördü.
Johan de Witt, kardeşinin serbest bırakılması için çaba gösterirken kendisi de bir suikast girişimine maruz kaldı ancak hayatta kaldı.
Vahşet, 20 Ağustos 167’de yaşandı.
Cornelis de Witt’in hapisten çıkarılması ve ardından Johan de Witt ile birlikte halkın önüne getirilmesi, trajedinin fitilini ateşledi. Lahey’de toplanan öfkeli kalabalık, de Witt kardeşlere acımasızca saldırdı.
Kalabalık, iki kardeşi linç ederek öldürdü ve ardından cesetlerini parçaladı. Bu vahşetin en ürkütücü detayı ise -bazı kaynaklara göre- kalabalığın de Witt kardeşlerin etlerini yediği iddiası. Bu olay, Hollanda tarihinde “Rampjaar” olarak bilinen 1672 felaket yılının en karanlık anlarından biri olarak hafızalarda yer etti.
Johan de Witt ve kardeşinin trajik ölümü, Hollanda’nın politik tarihine derin bir yara olarak kazındı. Bu olay, sadece bir liderin düşüşünü değil aynı zamanda bir toplumun kriz anında nasıl radikalleşebileceğini de gözler önüne serdi.
De Witt’in ölümü, Orangistlerin güç kazanmasına ve William III’ün Hollanda’nın kontrolünü ele geçirmesine yol açtı.
Johan de Witt’in hikâyesi, liderlerin ne kadar başarılı olursa olsun, halkın güvenini kaybettiğinde nasıl acımasız bir sonla karşılaşabileceğini gösteren bir ibret vesikası olarak karşımıza çıkıyor.
İlginizi çekebilecek diğer hikâyeler: